Arkadaşlar bugün size hayatımı derinden etkilemiş bir adamın bana yazdırdıklarını aktaracağım.
(Yazdırdıkları derken ilham aldım karaladım birşeyler.)
Sen mükemmelsin öylede olmalısın zaten.
Ama bilmen gereken önemli birşey var oda:
Herkesin sana "kazık" atabileceği gerçeğidir.
Güven mevzuu çok önemlidir ve güveneceğin kişileri iyi seçmen gerekir.
Ayrıca bilmen gereken belkide en önemli şey:
Kendini ancak "Sen" kurtarabilirsin.
Kimse sana yardımcı olmayacak.
Kimse sana acımayacak.
Ki sen kimseye kendini acındırmayacaksında.
Asil bir şekilde yaşayacaksın ölümü bile.
Sen benim son umudumsun.
Sen kendinin son umudusun.
Sana güveniyorum.
Çünkü bu iş dahil herşeyi başarabileceğini biliyorum.
Şimdi çık oraya
Ve dünyanın kaç bucak olduğunu
Herkese göster.
(Not1: Bu karalamalar hafif depresif bir halde ve kendime en dürüst halimle yazılmıştır.)
(Not2: Sonraki yazılarımda bu adamdan bahsedeceğim.)
31 Mayıs 2013 Cuma
30 Mayıs 2013 Perşembe
Bilinçaltının 30 özelliği
1- Doğru – yanlış, ahlaklı – ahlaksız, gerçek – hayal gibi ayrımların farkında değildir. Bilinçaltı bir bilgisayar programı gibidir sadece verilerle ilgilenir. Veri hakkında yorum ya da değerlendirme yapmaz.
2- Bilinçaltı genellemeler yapabilir hatta bunu sıklıkla yapar. Örneğin sizinle kavga eden arkadaşınızın adı Ali ise, tüm Ali’lerin kavgacı olduğuna inanabilir.
3- Bilinçaltı anı yaşar, geçmiş yada gelecekten bir şey anlamaz, onun için sadece an vardır.
4- Bilinçaltının duyduğu kelimeyi cümleden bağımsız olarak kayıt edebilme özelliği vardır. Örneğin sigarayı bırakmak istiyorum diyince sadece sigara kelimesini kayıt edebilir, sigara kelimesine tepki verebilir. Bırakmak ve istiyorum kelimeleri ile sigarayı yan yana getirebileceği gibi, eğer sigara ile ilgili güçlü bir bağlantıları varsa sadece bu kelimeyi de duyabilir.
5- Bilinçaltı değişimden nefret eder, hiç bir şeyin değişmesini istemez. Değiştirmek istediğinizde tepki koyabilir ve sizi değişimden vazgeçirmek için tüm silahlarını kullanabilir.
6- Bilinçaltı rüyalarla kendini düzenler ve sıkışmış enerjileri ortaya çıkartarak kendisini rahatlatır.
7- Bilinçaltı sembollerle konuşur, kelimelerden fazla resimlere tepki gösterir.
8- Bilinçaltı tersten duyabilir ve anlayabilir. Cümleleri tersten duyan bilinç için bunları anlamak çok zordur ama bilinçaltı için çok kolaydır.
9- Bilinçaltı ilk 5 yaşa kadar temel özelliklerini, kayıtlarını tamamlar. Bundan sonra kendi kayıtlarına uygun yeni verileri kabul eder. Diğer verileri girmek için doğru ve ısrarlı çalışmalar yapmak gereklidir.
10- Bilinçaltında çağrışım en önemli etkilerden birisidir. Sürekli bir şeyler ona başka bir şeyleri çağrıştırır bir dosya başka bir dosyayı açmasını sağlar.
11- Bilinçaltı aynı anda bir çok işlemi yapabilir, bir çok veriyi işleyebilir, otomatik olarak bir çok işlevi yerine getirebilir. Kapasitesi çok geniştir.
12- Bilinçaltı kolektif bilinçaltı ile bağlantılıdır, bu nedenle başka insanların bilinçaltından da etkilenir.
13- Bilinçaltının espri anlayışı yoktur, şakadan anlamaz. Söylenen herşeyi gerçek kabul eder.
14- Bilinçaltı duygusal değildir ama duyguların enerjisinden bire bir etkilenir. Kimsenin bilinçaltı merhametli değildir ama merhamet duygusu bilinçaltında bir çok çağrışım yapabilir, bir çok veriyi harekete geçirebilir ve kişinin kararlarını etkiler.
15- Bilinçaltı aynı küçük bir çocuk gibi, ısrarcı ve sabırsızdır. İstediği bir şey hemen olsun ister ve ne olursa olsun ısrara devam eder. Bir davranış kişiye zarar verse bile bunu ısrarla yapabilir çünkü bilinçaltında doğru yanlış, zararlı zararsız gibi kavramlar yoktur, salt istek vardır. Bir çok kişinin kendisine zarar veren ilişkilere, alışkanlıklara ve davranışlara devam etmesinin altında bu dinamik vardır. Eğer bilinçaltını değiştirmek istiyorsanız siz ondan daha fazla ısrarcı olmalısınız.
16- Bilinçaltı asla dinlenmez, uyumaz ve çalışmayı bırakmaz. Kişi yaşadığı sürece işlem yapmaya devam eder.
17- Bilinçaltının abartıcı bir doğası vardır. Özellikle korkuları abartarak kişinin kaygı düzeyini yükseltebilir.
18- Bilinçaltı sürekli tekrarlara karşı duyarlıdır. Bir düşünceyi, duyguyu yada cümleyi sürekli tekrar ederseniz bunu en sonunda kayıt eder.
19- Bilinçaltı kişinin hissettiği nefret gibi olumsuz duyguları kayıt eder ve bu duyguları uygun bir ortamda ortaya çıkartır. Bilinçaltı için intikamı sever diyemeyiz ama içindeki nefreti açığa çıkartmak için bir yol bulur diyebiliriz.
20- Bilinçaltı ince ayrımlar yapmakta zorlanabilir. Örneğin bilinçaltı için parasını sokakta düşürmek için iflas etmek aynı anlama gelebilir, çünkü ikisinde de para kaybı vardır.
21- Bilinçaltının dili 5 yaşında bir çocuğun dilidir, sade ve açık anlatımlardan anlar. Eğer bilinçaltınıza ben çok zenginim derseniz bunu anlayacaktır ama evrenden gelen zenginlik tüm enerji kanallarıma akıyor, yüksek benliğim aracılığıyla bana ulaşıyor gibi bir şey söylerseniz 5 yaşında bir çocuk bundan ne anlarsa bilinçaltı da ancak o kadarını anlayacaktır.
22- Bilinçaltı kişinin tutumlarını ve davranışlarını direk etkiler. Sahip olduğu kayıtlara göre kişinin tepkiler vermesini ve kararlar almasını yönlendirir. Örneğin bilinçaltında ben başarılı bir insanım kaydı olan bir insan kendisine başarı getirecek işlere otomatik olarak yönlenir, sonu başarılı olacak kararlar verir ve onu başarıya taşıyacak durumları hayatına çeker.
23- Bilinçaltı bütün bu özelliklerinin dışında kendi kayıtlarına uygun olayları gerçekleştirmek için durmadan çalışır. Kendi inançlarını kişinin hayatına çeker ve inandığı herşeyin gerçek olması için çalışır. Kolektif bilinçaltına ve dolayısı ile kolektif bilince bağlı olduğu için bunu yapması çok kolaydır. Eğer bilinçaltınız fakirliği hak ettiğinize inanıyorsa bunu gerçekten deneyimlemeniz için gerekli şeyleri yapacaktır, buna emin olabilirsiniz.
24- Bilinçaltı bilinçli zihinden emir alır. Burada ya siz bilinçli olarak bilinçaltına emirler verirsiniz ya da bunu bilinçsizce yaparsınız ama mutlaka yaparsınız. Eğer bilinçli bir şekilde emir vermeyi başarırsanız bilinçaltındaki verileri değiştirebilir, yeni veriler girebilir ve bilinçaltınızın sizin istediğiniz hayatı gerçekleştirmesi için çalışabilirsiniz.
25- Bilinçaltı hiç bir şeyden şüphelenmez ve sorgulamaz. Bu nedenle bilinçaltınıza hangi komutları verdiğinize dikkat etmelisiniz.
26- Bilinçaltınızda bir çok kayıt birbiri ile bağlantılıdır. Bir kayıt diğerini etkiler, tetikler açığa çıkartır. Bir çok korku başka bir korku ile bağlantı halindedir. Bu nedenle bilinçaltına bütünsel olarak bakmak gerekir.
27- Bilinç daha fazla tümevarımlı, bilinçaltı ise tümdengelimli düşünme eğilimindedir.
28- Bilinçaltının psişik yetenekleri vardır, gelecekteki bir olayı görebilir, önceden tedbirler alabilir, kişiyi uyarabilir.
29- Bilinçaltı, bilincin dikkat etmediği şeylere daha fazla dikkat eder ve otomatik olarak kayit eder. Bilincin dikkat ettiği şeyleri ise kayıt etmek için anlamlı bir çaba ve tekrarlar gereklidir.
30- Bilinçaltının sanatsal yetenekleri vardır, üretim yeteneği çok gelişmiştir ve hayal gücüne sahiptir. Ancak tek sorun hayal ile gerçeği ayırt edememesidir. Eğer kişi kendi hayallerini bilinçli olarak kurmazsa bilinçaltı için bunlar katı bir gerçek olacaktır.
Genel olarak Bilinçaltı
BİLİNÇALTI NEDİR?
(Buzdağının görünmeyen kısmıdır bilinçaltı :) )
Bilincimiz, yaşamak istediklerimizi ortaya koysa da, farkında olmadan hayatımızı yönlendirebilen bir de bilinçaltımız var. Bilinçaltı, beynimizin farkında olmadığı kısmıdır. Bir bakıma hafıza depomuzdur. Bilinçaltı, vücudumuzdaki birçok faaliyetin otomatik ve düzenli biçimde yürümesini sağlıyor. Suçluluk, endişe duygusu, kapana kısılmışlık, çaresizlik gibi olumsuz duygular bilinçaltımızdaki inanç kalıplarıyla birleşiyor ve sinir ağı yoluyla bedenimizin belirli bir bölgesine yönlendiriliyor. Çoğu zaman bilinçaltımıza yaptığımız kodlamalar yüzünden birçok hastalığa sebep olabiliyoruz. Örneğin, kanserin pek çok türü, bilinçaltımıza attığımız ve zihnimizde unutmayı ya da düşünmemeyi seçtiğimiz duygular yüzünden ortaya çıkıyor.BİLİNÇALTINDA NELER VAR?
Buz dağının suyun üzerindeki bölümü bilinç, günlük karar verme süreçlerinde, akılcı düşünce yoluyla ne yapacağımızı ve nasıl yapacağımızı tahmin etmemize yardım ediyor. Bilinçaltı, buz dağının suyun altında kalan bölümüdür(id, süperego yazısındaki resmi inceleyiniz arkadaşlar) ve zihnin daha büyük bir bölümünü oluşturur. Bilinçaltı, öğrenilmiş davranışın tekrar edilmesiyle ilgileniyor. Bilinçaltında, daha çok yüzleşmek istemediğimiz anılanınız, alışkanlıklarımız, korkularımız yer alıyor. Birey çoğu zaman hatırlamak istemediği deneyimlerini bilinçaltına atıyor ve orada tutuyor. Bunu hatırlatacak bir etken olduğunda ise ortaya çıkıyor ve bizlere olumsuz duygular yaşatabiliyor.BİLİNÇALTINI ANLAMAK
Bilinçaltını anlamak için çalışma ilkelerini, bilinçaltı yasalarını ve bunları hazırlayan içsel dinamikleri bilmek gerekir.Bilinçaltını bir bilgisayarın hard diski olarak düşünebiliriz. Ekranda görülenler sizin gerçeğiniz veya yaşantınızdır. Yani bilinçaltınızdaki olumlu, olumsuz inançlarınızın hayatımıza yansımalarıdır.
Nasıl bir bilgisayar programında direkt emir şeklinde komutlar veriliyor ise bilinçaltımız da komutlarımızı alır ve gerçekliğimize uyarlar.
Başaramayacağımıza inanıyorsak başaramayız. Değişeceğimize inanıyor isek değişiriz. Mali, malı şeklindeki ifadeler bilinçaltımızda mulaklık yaratır. Örneğin sigara içmemeliyim dedikçe sigara içmek isteriz. Çok yememeliyim dedikçe yemek isteriz. Size sakın kırmızı bir mercedes düşünmeyin veya şu an annenizi düşünmemelisiniz diyecek olursam her ikisi de akınıza gelecektir. Korkmayın diyecek olursam o ana kadar böyle bir duygu taşımasanız bile korkmaya başlarsınız. Bilinçaltımıza ne istediğimizden emin olarak, net ve şimdiki zaman üzerinden komutlar vermeliyiz. Geleceğe yönelik ifadeler istediklerimizin bir şekilde ötelenip, gerçekleşmesine engel olur.
“Aklınız neyi kabul edip inanıyorsa, onu gerçekleştirebilir” der. Napoleon Hill’
Evren yasalarla yönetilir. Bilinçaltlarımız da tıpkı evren gibi yasalarla yönetilir. Bilinçaltımızın yasası inanç yasasıdır. Bilinçli aklınızın kavrayıp, bilinçaltınızın inandığı şeyler gerçekleşir. Böylesine büyük bir güce sahip olduğumuzun çoğu zaman farkında değilizdir.
Bilincimizin gücünü bir fikri kavramak için, bilinçaltımızın gücünü ise sonuca ulaşmak için kullanırız. Birçok kişi bunun tersini yapar. Bilinçlerini neticeye ulaşmak için kullanırlar, bu da genellikle stres ve endişe yaratır. Bu durum bilinç gücümüzle, bilinç altı gücümüzün kullanımındaki farktır. Örneğin bir bayan danışanım içinde bulunduğu gerçekliği kendisinin yarattığına inanmıyordu. Evlenmek istiyordu ancak karşısına uygun kişinin çıkmamasından ve birlikteliklerinin kısa sürede bitmesinden yakınıyordu. Bilinç üstü seviyede bir hayat arkadaşı istiyordu ve kendince uygun standartları belirlemişti. Yaptığım çalışmalarda fark ettik ki ! bilinçaltı seviyede evliliğin özgürlüğünü kısıtlayacağı inancı, çevresinde gördüğü mutsuz evlilikler ve kendisinin de böyle olabileceği korkusu, karşısına daha iyi biri çıktığında evliliğinin bu birlikteliğine engel olacağı endişesi taşımaktaydı. Bu kadar yoğun bilinçaltı dinamikleri ile isteğine ulaşması mümkün değildi. Bir ipi düşünelim iki tarafından aynı anda iki kişi çekiyor. İpin gerilmesi gibi kişide gerginleşir.
Bilinçaltımız mıknatıs gibidir. Kendi inançlarını yansıtan şeyleri çeker. Bilinçaltımızda belli bir inanç varsa, bilinçaltımız bu inanca uygun titreşimler yaratır ve bunu yansıtan veya buna uyan olayları ve insanları kendine çeker. Buna son dönemlerde adı çokça duyulan çekim yasası denmektedir. Yerçekimi yasasının varlığının kesin olması gibi çekim yasasının varlığı da kesindir. Eğer bilinçaltınız yaşamınızın zor geçeceğine inanırsa, gerçekten yaşamınız zor olacaktır. Karşılaşacağınız olaylar ve insanlar hayatımızı zorlaştıracaktır. Eğer bilinçaltımız paranın zor kazanılacağına inanırsa, para zor kazanılır. Karşınıza çıkan fırsatlar para kazanmak için insan üstü çaba göstermeniz gerekenler olacaktır. Sizin gerçeğinizi yaratan inancın ne olduğuna siz karar veremezsiniz, bilinçaltınız verir.
İstemediğimiz bir durum karşısında bu durumu hazırlayan içsel sebepler ne olabilir ? Bu durum çoğu zaman bilinçaltı korkularımızın bir sonucudur.
Birçok insan kendini sık sık aynı senaryonun içinde bulur. Ne yaparlarsa yapsınlar aynı sorunlarla karşılaşırlar. Böyle bir durumda dışsal şartları değiştirmek yerine içimizdeki bilinçaltımızdaki engelleyici inançlarımızı değiştirmek, korkularımızla uyumlanıp, onların varlığını kabul edip, bu korku dinamiğinin ikincil çıkarlarına saygı duyup, kişiye daha fazla fayda sağlayan, olumsuzluk taşımayan, mutluluk, huzur ve sağlık veren sevgi enerjisine dönüştürmek gerekir. Bu şekilde bilinçaltımız yeniden programlanır. Bilinçaltı virüslerimizin farkına varıp olumlama çalışmaları ile temizlemeliyiz.
Bilinçaltımız sezgilerimiz aracılığıyla bizimle konuşur. Bilinçaltımızdan rehberlik veya yardım istediğimizde, bir dürtü, ilham veya önsezi hissederiz. Bilinçaltımızı programlarsak, rüyalar şeklinde cevaplar da alabiliriz. Sezgisel olarak, bir mesaj olduğunu anlarız.
Hayatınızda bir şeyi gerçekleştirmek istiyorsak önce kavramak yani ne istediğimizi tam olarak tespit etmek, sonra olmuş gibi inanmak ve daha sonra da bunun için şükretmek gerekir. Kendiniz için olmasını istediğiniz şeyi bir yere yazın. Bilgisayarınızdaki ekran koruyucuya, cep telefonunuzun açılış mesajına, veya gün içinde sıkça görebileceğiniz bir yerlere koyun. Her gece, aynı yaratıcı imgelemeyi düşünün, gördüklerinizi görün, duyduklarınızı duyun ve hissettiklerinizi hissedin.
istediğiniz yerlerde değişikliklerinizi yapın.
İstediğiniz şeyin gerçekleşeceğine güvenin.
İd, Süperego
Arkadaşlar normalde bilinçaltı yazıma başlayacaktım ama ego ile bağlantılı id ve süper ego'yu da eklemek istedim. Ayrıca bağlantılı olduğundan bilinçaltı yazımda taşlar yerine daha iyi oturacaktır.
Sigmund Freud zihinsel çalışmayı daha iyi anlayabilmek amacıyla zihni bilinç ve bilinçdışı olarak iki bölmede incelemeye çalışmış ancak bu bölmeleme yetersiz kalınca yapısal bir bölmeleme biçimini ileri sürmüştür. Bilinç ve bilinçdışı için önce bölmesel (topoğrafik) deyimini kullanmış, ancak sonradan zihinsel nitelikler tanımını uygun görmüştür. Zihnin yapısal incelenmesinde ise ego (benlik), id (altbenlik), superego (üstbenlik) kavramlarını geliştirmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ego, superego, id zihnin yapılarını, bilinç ve bilinçdışı tanımları da bu bölmelerin nasıl işlemleme yaptığını tanımlamaktadır. Ego daha çok bilinçli bir işlemleme yaparken, id ve süperego daha çok bilinçdışı bir işlemleme yapmaktadır.
Yine dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi de ego, id, süperego kavramlarının beynin herhangi bir beyin bölgesine karşılık olmadığı ve tamamen soyut olduklarıdır. Daha çok kastedilen şey bir türlü işlevler dizgesidir. Yine bu işlevler tamamen kesin sınırlarla birbirlerinden ayrı değil, tersine geçişlidir.
İD
Ruhsal aygıtımızın en eski ve en ilkel parçası olduğu kabul edilmektedir. İçgüdülerimizi ve doğuştan varolan her şeyimizi içermektedir. İşlemleme biçimi tamamen gerçeklik ve mantıkla uyuşumsuzdur. Yani bilinçdışı kuralları (kuralsızlık) işlemektedir. Bu durumda buradaki duygu ve düşünceler zaman, yer, dış dünyaya uyum kavramı tanımazlar. Asıl olan dürtülerin tatmine ulaşmasıdır (haz ilkesi). İd bu dürtülerinin tatmin edilmesinde (boşaltılması) egoyu kullanmaktadır, egoya baskı yapmaktadır.
Freud id’i kişiliğin şımarık çocuğu olarak tanımlar. Gerçektende id, insanın normal sayılabilecek isteklerinin yanı sıra hiç olmadık zamanda asla olmayacak şeyleri isteyebilecek kadar bağımsız öznel bir yaşantı dünyasıdır. Bu istekler, insanın değerleri ve kişiliği ile uyumlu olabileceği gibi olmayabilirde. İd, isteklerinin mantıklı olup olmadığını hiç sorgulamadan sadece ister. Bu durum id de gerçekleşmeyen isteklerin neden olduğu bir enerji birikimine ve gerginliğe neden olur. İd kendisinde biriken bu enerjinin oluşturduğu gerginliğe katlanamaz ve gerilimi bir an önce sonlandırmak için fazla enerjiyi boşaltmak ister ki buna haz ilkesi denir. Örneğin tuvalet ihtiyacımızı belli bir süre erteleyebiliriz fakat bu sürenin sonuna doğru gerilim tırmanır ve sonunda mutlaka tuvalete gitmemiz gerekir. İhtiyaçlarımız engellendiğinde ya da geciktiğinde gerilim artar, karşılandığında ise rahatlarız. İd doyumun engellenmesi bir yana ertelenmesine bile katlanamaz dolayısı ile id daima acıdan kaçar ve zevke yönelir. Eğer işlerimizi erteleme eğilimimiz varsa bu işlerin bize zevk vermeyen ya da en azından o an için haz duymadığımız işler olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Çok sevdiğimiz bir sanatçının konserini izleme ya da çok değer verdiğimiz biriyle görüşme konusunda ise bırakın ertelemeyi, hazırlıklara önceden başlarız. Kıyafetim nasıl, saçlarım düzgün mü? Aman geç kalmayalım gibi tatlı bir telaş içinde oluruz. Neden? Çünkü huzur duyuyoruz, çünkü tüm duygu, düşünce ve davranışlarımızın temelinde acıdan kaçıp zevke ulaşmak vardır fakat bazı acı veren konularda ego ( id’ in hoşuna gitmese de ) sabırlı davranır. Çekilen acıların veya acıyla ilgili ödenen bedellerin yakın gelecekte biteceğine ve sonunda huzurlu olabileceğimize dair inancımızdan dolayı ego belli bir süre acılara katlanmayı tercih eder.
SÜPEREGO (Üstbenlik)
Zaman içerisinde egonun bir parçası toplumsallaşma ve değerlerle ilgili olarak evrimleşir. Bu evrimin sonucunda gelişen parçaya süperego (üstbenlik) adı verilir.
Kişiliğin en son gelişen sistemidir. İd'den gelen içgüdüsel dürtüleri ( Ego aracılığı ile ) gerektiğinde bastırır ve yönlendirir. Toplumsal değer yargılarını, bireyin kendi seçimleri olan doğru yanlış normlarını ve kişinin ulaşmak istediği ideal ben’ i temsil eder. Süperego, aileden, çevreden, arkadaşlardan, okuldan ve etkilendiği her şeyden, insanın değerler dosyasına yazılan anayasa maddeleridir. Süperego. Kişiliğin vicdani, ahlaki ve adaletli yönüdür. Kusursuzluğa ulaşmak ister ve ideali temsil eder. Olayların analizini benimsediği değerlere göre yapar ve neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verir.
Çocuk doğduğunda ayıp, yasak, günah, başkalarının hakkı, saygı gibi kavramlara sahip değildir. Haz ilkesi yaşamını yönlendirir. Ancak biraz büyüyüp haz ilkesini devam ettirince anne ve baba tarafından sosyal olarak uygunsuz davranışlar gösterdiğinde cezalandırılır. Çocuk artık bir yaramazlık yaptığında anne-babasının davranışını duyup-görüp cezalandırılacağını düşünerek davranışından çekinir. Çocuk biraz daha büyünce anne-baba yanında olmasa bile otomatik olarak uygunsuz davranışı yapmaktan vazgeçer. Çünkü anne-baba artık onun dışında birileri değildir. Artık anne-baba içselleştirilmiş ve çocuğun zihninin bir parçası olmuştur. Nereye giderse gitsin anne-baba zihninin içerisinde onunla gelecektir. Yargılayıcı dizge dediğimiz superegonun insan yaşantısındaki belirtisi "suçluluk duygusu"dur.
Çocukluk döneminde gördüğümüz korku ve utanç duyguları ise superego gelişiminin belirtilerindendir. Superego bilinçdışı ve bilinç süreçleri beraberce barındırır. Vicdan, süperegonun bilinçli kısmında yer alır.
Superegonun (frenleyici, yasaklayıcı) ve idin (haz ilkesi) baskıları altında ego uygun çözüm yolları arar.
Sigmund Freud zihinsel çalışmayı daha iyi anlayabilmek amacıyla zihni bilinç ve bilinçdışı olarak iki bölmede incelemeye çalışmış ancak bu bölmeleme yetersiz kalınca yapısal bir bölmeleme biçimini ileri sürmüştür. Bilinç ve bilinçdışı için önce bölmesel (topoğrafik) deyimini kullanmış, ancak sonradan zihinsel nitelikler tanımını uygun görmüştür. Zihnin yapısal incelenmesinde ise ego (benlik), id (altbenlik), superego (üstbenlik) kavramlarını geliştirmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ego, superego, id zihnin yapılarını, bilinç ve bilinçdışı tanımları da bu bölmelerin nasıl işlemleme yaptığını tanımlamaktadır. Ego daha çok bilinçli bir işlemleme yaparken, id ve süperego daha çok bilinçdışı bir işlemleme yapmaktadır.
Yine dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi de ego, id, süperego kavramlarının beynin herhangi bir beyin bölgesine karşılık olmadığı ve tamamen soyut olduklarıdır. Daha çok kastedilen şey bir türlü işlevler dizgesidir. Yine bu işlevler tamamen kesin sınırlarla birbirlerinden ayrı değil, tersine geçişlidir.
İD
Ruhsal aygıtımızın en eski ve en ilkel parçası olduğu kabul edilmektedir. İçgüdülerimizi ve doğuştan varolan her şeyimizi içermektedir. İşlemleme biçimi tamamen gerçeklik ve mantıkla uyuşumsuzdur. Yani bilinçdışı kuralları (kuralsızlık) işlemektedir. Bu durumda buradaki duygu ve düşünceler zaman, yer, dış dünyaya uyum kavramı tanımazlar. Asıl olan dürtülerin tatmine ulaşmasıdır (haz ilkesi). İd bu dürtülerinin tatmin edilmesinde (boşaltılması) egoyu kullanmaktadır, egoya baskı yapmaktadır.
Freud id’i kişiliğin şımarık çocuğu olarak tanımlar. Gerçektende id, insanın normal sayılabilecek isteklerinin yanı sıra hiç olmadık zamanda asla olmayacak şeyleri isteyebilecek kadar bağımsız öznel bir yaşantı dünyasıdır. Bu istekler, insanın değerleri ve kişiliği ile uyumlu olabileceği gibi olmayabilirde. İd, isteklerinin mantıklı olup olmadığını hiç sorgulamadan sadece ister. Bu durum id de gerçekleşmeyen isteklerin neden olduğu bir enerji birikimine ve gerginliğe neden olur. İd kendisinde biriken bu enerjinin oluşturduğu gerginliğe katlanamaz ve gerilimi bir an önce sonlandırmak için fazla enerjiyi boşaltmak ister ki buna haz ilkesi denir. Örneğin tuvalet ihtiyacımızı belli bir süre erteleyebiliriz fakat bu sürenin sonuna doğru gerilim tırmanır ve sonunda mutlaka tuvalete gitmemiz gerekir. İhtiyaçlarımız engellendiğinde ya da geciktiğinde gerilim artar, karşılandığında ise rahatlarız. İd doyumun engellenmesi bir yana ertelenmesine bile katlanamaz dolayısı ile id daima acıdan kaçar ve zevke yönelir. Eğer işlerimizi erteleme eğilimimiz varsa bu işlerin bize zevk vermeyen ya da en azından o an için haz duymadığımız işler olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Çok sevdiğimiz bir sanatçının konserini izleme ya da çok değer verdiğimiz biriyle görüşme konusunda ise bırakın ertelemeyi, hazırlıklara önceden başlarız. Kıyafetim nasıl, saçlarım düzgün mü? Aman geç kalmayalım gibi tatlı bir telaş içinde oluruz. Neden? Çünkü huzur duyuyoruz, çünkü tüm duygu, düşünce ve davranışlarımızın temelinde acıdan kaçıp zevke ulaşmak vardır fakat bazı acı veren konularda ego ( id’ in hoşuna gitmese de ) sabırlı davranır. Çekilen acıların veya acıyla ilgili ödenen bedellerin yakın gelecekte biteceğine ve sonunda huzurlu olabileceğimize dair inancımızdan dolayı ego belli bir süre acılara katlanmayı tercih eder.
SÜPEREGO (Üstbenlik)
Zaman içerisinde egonun bir parçası toplumsallaşma ve değerlerle ilgili olarak evrimleşir. Bu evrimin sonucunda gelişen parçaya süperego (üstbenlik) adı verilir.
Kişiliğin en son gelişen sistemidir. İd'den gelen içgüdüsel dürtüleri ( Ego aracılığı ile ) gerektiğinde bastırır ve yönlendirir. Toplumsal değer yargılarını, bireyin kendi seçimleri olan doğru yanlış normlarını ve kişinin ulaşmak istediği ideal ben’ i temsil eder. Süperego, aileden, çevreden, arkadaşlardan, okuldan ve etkilendiği her şeyden, insanın değerler dosyasına yazılan anayasa maddeleridir. Süperego. Kişiliğin vicdani, ahlaki ve adaletli yönüdür. Kusursuzluğa ulaşmak ister ve ideali temsil eder. Olayların analizini benimsediği değerlere göre yapar ve neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verir.
Çocuk doğduğunda ayıp, yasak, günah, başkalarının hakkı, saygı gibi kavramlara sahip değildir. Haz ilkesi yaşamını yönlendirir. Ancak biraz büyüyüp haz ilkesini devam ettirince anne ve baba tarafından sosyal olarak uygunsuz davranışlar gösterdiğinde cezalandırılır. Çocuk artık bir yaramazlık yaptığında anne-babasının davranışını duyup-görüp cezalandırılacağını düşünerek davranışından çekinir. Çocuk biraz daha büyünce anne-baba yanında olmasa bile otomatik olarak uygunsuz davranışı yapmaktan vazgeçer. Çünkü anne-baba artık onun dışında birileri değildir. Artık anne-baba içselleştirilmiş ve çocuğun zihninin bir parçası olmuştur. Nereye giderse gitsin anne-baba zihninin içerisinde onunla gelecektir. Yargılayıcı dizge dediğimiz superegonun insan yaşantısındaki belirtisi "suçluluk duygusu"dur.
Çocukluk döneminde gördüğümüz korku ve utanç duyguları ise superego gelişiminin belirtilerindendir. Superego bilinçdışı ve bilinç süreçleri beraberce barındırır. Vicdan, süperegonun bilinçli kısmında yer alır.
Superegonun (frenleyici, yasaklayıcı) ve idin (haz ilkesi) baskıları altında ego uygun çözüm yolları arar.
Bilinç
Özetle Bilinç;
Bilinci oluşturan diğer önemli faktörler ise: Bireysel, toplumsal, kolektif ve genetik kod hafızalardır. Devamında ise bu kodların nesilden nesle genetik yolla aktarımlarıdır. Aslında bu kodlar kullanabildiğimiz oranda avantaj sağlarken, kullanamadığımız takdirde dezavantaj oluşturabilir. İşte kullanıcısı tarafından işletilebildiği oranda açığa çıkarılan bu kavrayış yetisi, kişiden kişiye değişiklik, aynı zamanda bu değişiklikten kaynaklı farklılıklar göstermektedir. O nedenle her insanda farklılık gösteren bilinç; anlama ve kavrayışla sınırlı olarak o kişinin seviyesini de tayin etmektedir.
Ancak kişi “bilinç” ine ayırarak baktığında, bütünlüğünü de idrak
edemez. Bu şuna benzer: Evinizin birçok odası vardır, ancak siz; bir ya
da belli sayıda odaları kullanırken diğer odaların
varlığını unutmuşsunuzdur. Oysa ev, tüm odaları ve alanlarıyla kullanım için öylece durmaktadır.
Başka bir örneği bedenimiz üzerinden verecek olursak; yüzümüzün güzel görünmesi pek çoğumuz için önemlidir. Ancak unutmayalım ki, diğer organlarımız da bize aittir. Diğer organları yok sayarak görmezden gelmişsek ve onu ihmal ederek deformasyonuna sebep olmuşsak, bu bilinç seviyesinden kaynaklanan bakış açısı, bütünselde göz estetiğini etkileyecek ve güzellik anlayışında değer kaybettirecektir.
Aynı zamanda görmezden geldiklerimiz, dışa yansıttıklarımız ve içeride gizlediklerimiz arasındaki fark ve buna bağlı düşünceleri oluşturan bilinç seviyemiz; bütünselliğini koruyamadığı için, yaşam kalitemize de değer kaybettirecektir.
Şayet, bedenimizi yöneten beynimizi yönetebilirsek; gereksiz çöp
düşüncelerden arındırarak, faydalı düşüncelere yer açmış oluruz. Bu
sayede bilincimiz bu süreçlerin tekrarlarını rutinleştirerek giderek
artan bir gelişim gösterecektir. Unutmayalım ki “Öğrenme ve öğrenim
yaşam boyudur!”
Bir sonraki yazımda bilinçaltından bahsedeceğim.
- Kişinin kendisine, yaşantılarına, çevresine, öteki kişilere, bir bütün olarak içinde yaşadığı dünyaya ilişkin farkındalığı, yaşanan deneyimlerden kendiliğinden doğan kendinin farkında olma görüngüsü;
- Öznenin duygularına, algılarına, bilgilerine ve kavrayışlarına bağlı olarak kendini anlama, tanıma ya da bilme yetisi;
- Bilme edimi ile bilinen içerik arasındaki ilişkiyi her ikisini de içerecek biçimde bir üst düzeyde kurabilme becerisi;
- Acı çekme, isteme, bekleme, düş kırıklığına uğrama, korkma gibi belli bir nesnesi bulunan bütün “geçişli” yaşama edimlerini olanaklı kılan ana ilke;
- Düşünen öznenin kendisine dönerek, kendisini kendi düşünceleri ile kavraması, kendisine bir başkası olarak dışarıdan bakabilmesi durumu;
- “İçebakış” yoluyla zihnin kendi deneyimlerinin gerçekliğini kavrama edimi;
- Zihinsel yaşamın geçmiş duyumları, algıları, bilgileri bellekte tutma yeteneği;
- Kişinin kendi içinde yaşadıklarına ya da dışarıda olup bitenlere yönelik incelmiş sezgisi, bütün yaşadıklarına ilişkin genel görüşü;
- Üzüntü, sevinç, hüzün gibi tek tek yaşantı durumlarına ilişkin kendilik izlenimleri, şeylerin kişiye nasıl göründüğüne yönelik görüngübilimsel yaşantılar bütünüdür.
Bilinç, soyut anlamda bir kavrayış halidir.
Somut olarak bakıldığında ise, beynimize yüklediğimiz yalan yanlış, eksik, iyi, kötü, olumlu, olumsuz, sıra dışı tüm verilerin, anıların, duyguların, kapladığı alandır. Bu alanın bulunduğu yer ise beynin korteks bölümüdür. Bir başka deyişle bilinç; dış ve iç uyaranlar eşliğinde, beş duyu ve üzeri, ruhsal ve fiziksel, tüm duyu merkezleri tarafından elde edilen duyusal ve duygusal verilerin toplandığı somut ve soyut anlamda tüm varlığımızdır.Bilinci oluşturan diğer önemli faktörler ise: Bireysel, toplumsal, kolektif ve genetik kod hafızalardır. Devamında ise bu kodların nesilden nesle genetik yolla aktarımlarıdır. Aslında bu kodlar kullanabildiğimiz oranda avantaj sağlarken, kullanamadığımız takdirde dezavantaj oluşturabilir. İşte kullanıcısı tarafından işletilebildiği oranda açığa çıkarılan bu kavrayış yetisi, kişiden kişiye değişiklik, aynı zamanda bu değişiklikten kaynaklı farklılıklar göstermektedir. O nedenle her insanda farklılık gösteren bilinç; anlama ve kavrayışla sınırlı olarak o kişinin seviyesini de tayin etmektedir.
Bilincin altı, üstü, aşağısı, yukarısı diye bir şey yoktur. Bilinç bir bütündür ve holografiktir.
varlığını unutmuşsunuzdur. Oysa ev, tüm odaları ve alanlarıyla kullanım için öylece durmaktadır.
Başka bir örneği bedenimiz üzerinden verecek olursak; yüzümüzün güzel görünmesi pek çoğumuz için önemlidir. Ancak unutmayalım ki, diğer organlarımız da bize aittir. Diğer organları yok sayarak görmezden gelmişsek ve onu ihmal ederek deformasyonuna sebep olmuşsak, bu bilinç seviyesinden kaynaklanan bakış açısı, bütünselde göz estetiğini etkileyecek ve güzellik anlayışında değer kaybettirecektir.
Aynı zamanda görmezden geldiklerimiz, dışa yansıttıklarımız ve içeride gizlediklerimiz arasındaki fark ve buna bağlı düşünceleri oluşturan bilinç seviyemiz; bütünselliğini koruyamadığı için, yaşam kalitemize de değer kaybettirecektir.
Peki bilincimiz nasıl işlemektedir?
Bilincin işleyişi; beynin içinde yer alan nöron, akson ve sinapsların kimyasal ve elektriksel etkileşim sonucu, yüzlerce binlerce bilginin aynı anda birbiriyle ilişkilendirilerek başka bir bilginin kapısının açılarak ve bambaşka bir bilginin açığa çıkmasını sağlayan bütünleşik bir hareketin adıdır. Beynin bütün bölgeleri ve bu bölgelerin birbiriyle olan ilişkileri holografiktir. Bu işleyiş ve görme biçiminde oluşan yansımalar ise bizlere, bilincimizin düzeyi hakkında bir bilgi vermektedirler.
Öğrendiğimiz ve uyguladığımız her bilgi başka bir bilginin kapısını açmaktadır.
Bir sonraki yazımda bilinçaltından bahsedeceğim.
Ego
Bugünki yazımda Ego'dan bahsetmek istiyorum.
Alıntı yapıyorsun diyenler çıkacaktır elbet.
Doğru güzel bulduğum şeyleri harmanlıyorum.
Ve Bunu çok sık yapmam.
Latince bir kelime olan Ego, ben, benlik, kendilik demektir. Ego, egoizm, bencillik, id ve superego kelimeleriyle ilişkilidir. Egonun, bireyi diğerlerinden ayırt eden göreceli, soyut bir varlığı vardır. Ego insanın hem özne boyutunu tanımlayan irade, bilinç ve vicdanı hem de onun nesne boyutunu tanımlayan, dürtülerini, iç isteklerini, tutkularını, içsel enerji kaynaklarını içine alan çok boyutlu komplekstir. Yapısı emergent özellikte olduğundan, parçaların bütünleşmesi, etkileşimi ve gelişimi sonucunda görünür hale gelen misali varlıktır. Göreceli hakikatler üzerinden kıyas yoluyla, mutlak gerçekliği, anlama aracı olan egonun varoluş fonksiyonları, organizmanın kendi sınırlarını bilme kapasitesinden, deneyimlerinden bilgi toplayıp çıkarımlarda bulunmasından, içinde yaşadığı çevreye uyum sağlama kapasitesinden türevlenir. Bu kapasiteler, içgüdüsel olarak, dürtüler halinde diğer canlılarda değişik seviyelerde bulunur. Ancak insanda bu kapasiteler, dürtüler, istekler, eğilimler, biyopsikososyal gelişim esnasında ego dediğimiz bir yapı şeklinde kristalize olup örgütlenirler. Ego, hem öznel hem de toplumsal yaşamında, bireyin kendini tanımlayıp, anlamlandırabileceği ve koruyabileceği içsel olarak işleyen bir referans noktası oluşturur. İnsan benliğinin(kendiliğin) bir bileşeni olan Ego, sosyal çevreye uyumla ve sosyo-kültürel etkilerle modifiye edilip şekillenen kristalize olan(inşa edilmiş) benlik katmanıdır.
Revolver'dan bir örnek vereyim:
Ego insanın içindeki düşmanıdır bence. İslamdaki nefis kavramıdır ego.
İnsanların kontrol altına alması gereken bir olgudur.
İnsanların bazıları faydalı olduğunu sansa da insanın sadece bir düşmanı değildir.
En büyük düşmanıdır.
Alıntı yapıyorsun diyenler çıkacaktır elbet.
Doğru güzel bulduğum şeyleri harmanlıyorum.
Ve Bunu çok sık yapmam.
Latince bir kelime olan Ego, ben, benlik, kendilik demektir. Ego, egoizm, bencillik, id ve superego kelimeleriyle ilişkilidir. Egonun, bireyi diğerlerinden ayırt eden göreceli, soyut bir varlığı vardır. Ego insanın hem özne boyutunu tanımlayan irade, bilinç ve vicdanı hem de onun nesne boyutunu tanımlayan, dürtülerini, iç isteklerini, tutkularını, içsel enerji kaynaklarını içine alan çok boyutlu komplekstir. Yapısı emergent özellikte olduğundan, parçaların bütünleşmesi, etkileşimi ve gelişimi sonucunda görünür hale gelen misali varlıktır. Göreceli hakikatler üzerinden kıyas yoluyla, mutlak gerçekliği, anlama aracı olan egonun varoluş fonksiyonları, organizmanın kendi sınırlarını bilme kapasitesinden, deneyimlerinden bilgi toplayıp çıkarımlarda bulunmasından, içinde yaşadığı çevreye uyum sağlama kapasitesinden türevlenir. Bu kapasiteler, içgüdüsel olarak, dürtüler halinde diğer canlılarda değişik seviyelerde bulunur. Ancak insanda bu kapasiteler, dürtüler, istekler, eğilimler, biyopsikososyal gelişim esnasında ego dediğimiz bir yapı şeklinde kristalize olup örgütlenirler. Ego, hem öznel hem de toplumsal yaşamında, bireyin kendini tanımlayıp, anlamlandırabileceği ve koruyabileceği içsel olarak işleyen bir referans noktası oluşturur. İnsan benliğinin(kendiliğin) bir bileşeni olan Ego, sosyal çevreye uyumla ve sosyo-kültürel etkilerle modifiye edilip şekillenen kristalize olan(inşa edilmiş) benlik katmanıdır.
Revolver'dan bir örnek vereyim:
İnsanların kontrol altına alması gereken bir olgudur.
İnsanların bazıları faydalı olduğunu sansa da insanın sadece bir düşmanı değildir.
En büyük düşmanıdır.
29 Mayıs 2013 Çarşamba
Revolver Film İncelemesi(Birazda analizi)
Guy ritchie'nin şahsımca başyapıt sayılabilecek bir filmi revolver.
Jake Green'in ızdıraplı hayatı üzerinden insanın egosuyla savaşını anlatıyor.
Filmde jake green'e kazık atarlar ve hapse düşer.
Hapishane arkadaşları bir dolandırıcı ve bir satranç ustasıdır.
Ama bu arkadaşlık hücrelerden birbirlerine kitap taşınırken oluşur.
Ve olaylar gelişir.
Filmdeki özlü sözler çok sağlamdır ve üzerine düşünürseniz size kesinlikle birşeyler katar.
(Hiç uğraşmadım çevirmeye accık gugıl translate gullanun bakem :D )
“The greatest enemy will hide in the last place you would ever look.”
—Julius Caesar 75 BC
“The only way to get smarter is by playing a smarter opponent.”
—Fundamentals of Chess 1883
“First rule of business, protect your investment.”
—Etiquette of the Banker 1775
“There is no avoiding war, it can only be postponed to the advantage of your enemy.”
—Niccolo Machiavelli 1502
“The only real enemy to have ever existed, is an eternal one.”
—The Road to Suicide, pg 1, line 1
“Your friends are close, but your enemy is closer.”
—The Road to Suicide, pg 1, line 2
“One thing I've learned in the last seven years: in every game and con there's always an opponent, and there's always a victim. The trick is to know when you're the latter, so you can become the former.”
Bu kısım biraz spoiler filmi izleyip öyle gelin canlar.
(Ve burası çok sevdiğim bir alıntı oluyor kendileri.)
simdi, öncelikle sunu söyliyim avi ve zach gercek insan, hayal ürünü degil (aslında olsalar da birsey degismezz), ama temsil ettikleri bir sey var . A-Z yani alfabenin başı ve sonu. A, avi = entellektüel taraf, Z zach= fiziksel güç tarafı.. sam gold her insanın sahip oldugu açgözlülük ve hırs duygusu. araba carpma sahnesinde anlatılan olay da bu. her insan pohpohlanmak ister her gün yataktan kalma nedenlerinden biri budur. o gün insanların aferinini almak takdir edilmek. ancak kimse bunu kendisine itiraf edemez (gold u kimse göremez, gold herkesi görür). bu yüzden gold un dünyasında ne kadar güclüysen, gercek dünyada o kadar zayıfsındır. avi ve zach kendi içlerindeki gold u yenmis kendi kurallarını belirleyip kendi oyunlarını (hayatlarını) kontrol edebilen insanlar. amacları green e kendi gold unu yenmesinde yol göstermek.
ayrıca tüm film bir satranc oyunu gibi ilerliyor. ve satrancta şu çok önemlidir. son hamlede yani mat yaptıgın hamlede şahı almazsın, öldürmezsin. şahın kaçacak yeri kalmaz ve teslim olma anlamında oyuncu şahını devirir.(şah mat) bunun filmdeki yansıması: bir taraf sam gold. sam gold= şah (en önemli taştır ama hiç bi işi kendi yapmaz, sadece 1 kare ilerleyebilir), mrs. walker= vezir (savunma taşlarının en güçlüsü ve korkutucu olanı), mrs walker ın yanındaki kadınlar = piyon (hakkaten dikkat edilince filmdeki sahnede aynı piyonlar gibi yanyana dizilmislerdi) diğer taraf. avi= şah (en ünlü tefeci ama hic bir isi kendi yapmıyor), zach = vezir (fiziksel güç), green=piyon (tüm işi yapan kisi) . film süresince green kendi gold uyla yüzlesip onu yenmek ve özgür kalmak icin ugrasıyor. (paralarını müsterilere verip geri almaması vs) ve asansör sahnesinde de gold u yenip hırsından acgözlülügünden ve korkularından (örn: asansör korkusu) kurutuluyor. bu süreci green in piyonluktan vezirlige (veya saha) gecisi olarakta yorumlayabiliriz. öbür tarafta da machanın kendi gold unu yenemeyip şaha dönüsümü olarak. bu arada para= gurur= acgözlülük. green paralarını sürekli dagıtarak acgözlülügünden kurtuluyor. ancak macha sürekli paralarının pesinde kosarak gold un dünyasında güclü ancak gercek dünyada gücsüz duruma geliyor. bu durumda oyun green&macha oyununa dönüsüyor. ve son sahnede tamamen savunmasız kalan macha (en iyi adamı dahil herkes öldü) green in gold olduguna inanıp onu öldürecegini sanıyor. kaçacak yeri kalmıyor , devriliyor - şah mat!!! BAM
bir not: satrancta toplam 32 kare vardır. asansörde toplam kat sayısı 32. iki önemli isim green, gold . green = dollar$ gold=gold.
Film 10 üzerinden 9 diyorum ben kesinlikle izleyin.
Başlarken
Merhaba arkadaşlar.
Bugün yeni bloguma başlıyorum.
Akıl ve sırları ile ilgili araştırmalarımla burdayım.
Tabiki sadece akıl ile ilgili değil,
İnsan bilinci, bilinçaltı ve egosunu da anlatmayı ümit ediyorum.
Daha fazlası için takipte kalın.
Bugün yeni bloguma başlıyorum.
Akıl ve sırları ile ilgili araştırmalarımla burdayım.
Tabiki sadece akıl ile ilgili değil,
İnsan bilinci, bilinçaltı ve egosunu da anlatmayı ümit ediyorum.
Daha fazlası için takipte kalın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)